31 Aralık 2008 Çarşamba

Mutlu yıllar...


Herkese iyi yıllar...

2009 blog alemi'nin yılı olsun, herkes gülsün, mutlu olsun, cebinde parası, sırtında çantası ver elini dünya turu diye boğulsun :)

Coming soon...

30 Aralık 2008 Salı

Yılbaşı Külliyatı...


Yeni yıl'ın son günleri. Her ne kadar tam da o gün, yaşananların 'mana ve ehemmiyeti' üstüne yazmak hoşumuza gitmiyorsa da bundan özellikle kaçınmak da anlamsız. Kaldı ki, yılbaşında ifade edeceği şeyleri insanın başka bir günde dile getirmesi zor. Burada, mutlaka o tür duyguları açmak gerekir mi diye bir soru sorulabilir. Çok emin değilim ama yanıtın evet olması daha akla yatkın. Ben, insani haller üstüne düşünen yazıların belki diğerlerinden daha önemli olduğunu, daha çok 'işlev'e sahip bulunduğunu düşünüyorum.
Sorunumuz da öncelikle o: hayatı insanlık durumları üstünden/içinden değil, uzak, çıplak, katı bir mantıkla kavramaya çalışmamız. Karşı çıksak bile modernizmin ürperticiliğini bile isteye kabul edişimiz. O da kültür dediğimiz şeyden ne denli kopuk olduğumuzu gösteriyor.
Eğer bir insan içinde yaşadığı dönemi, hayatı kendi benliğinde damıtmak, ondan bir şey süzmek ve ona kendince, kendisinde somutlaşacak bir iz bırakmak diye görmüyorsa siyaset ya da başka bir toplumsal açılım anlamlıdır denir mi? Hayat, dönüp baktığında, eğer bütün bir yıl boyunca insanın kendi varoluşuna dönük bir şey getirmemişse o zamanı yaşanmış saymak ne mümkün ne de anlamlı. Bunun kusuru da hayatta değil; insanın ta kendisinde. Çünkü, sözünü ettiğim nihayet kişisel bir tattır; bir hazdır, hayatın uçuculuğunu zamanın boşluğunda donduracak şekilde belleği kımıldatan bir şeydir. Sanattan ve kültürden başka bunu ne sağlayabilir?

Sanattan söz ettiğimde, evet, benim için mesele, doğrudan doğruya sanattır. Ama sanatın insan benliğinde özgülleşmemiş halini benimsek olanaksız. İnsanla özdeşleşmeyen bir sanat garip, yabancı bir şey. O zaman mesele malum noktaya geliyor: hayatı ve yaşamayı bir sanat haline getirmek. Bu da ömür denilen şeyi tüm zenginliği, gücü ve çeşidiyle yakalamaya çalışmaktır. Hayatı bir büyük serüven olarak görmek ve sürdürmektir. Çok zor değil; çünkü, hayat aslında bizim küçük saydığımız, farz ettiğimiz ama hiçbirisi öylesine küçük olmayan, tersine, büyük şeylerle yüklü olgulardan, olaylardan oluşuyor. İş, onu görmekte. Bütün o sıradanlığın aslında başka bir dile, sözlüğe sahip olduğunu anlayabilmekte. Sanat da o değil mi: gizli bir dili anlamak... Hatta, öteki, yani hayatta büyük şeyler bulabileceğimizi düşünmek, onları özlemek düpedüz hayattan kaçmaktır.
Bir de şu var: insanın hayatla olan ilişkisinin tek kaynağı zaman. Bir yıl, sandığımızdan daha uzun bir süre. Ama öbür taraftan bir ömür insana kısa geliyor. Bu iç çelişkisi ve gerilimle yaşıyorsak eğer, bu, kısa dediğimiz şeyi uzatmayı, zenginleştirmeyi bilemeyişimizden. Belki o zaman hayat deniz suyu içenlerin akıbetiyle yüz yüze getirecektir bizi: içtikçe susayacak, susadıkça içeceğiz. Ama ben bunda yanlış bir şey görmüyorum.
O kısıtı aşmanın bir tek olanağı var hayatta: zamanı yeniden kurgulamak. Aracı ise besbelli: bellek. Çok garip; yaşanmışı bir daha yaşayamıyoruz ama o bizim belleğimizde yaşıyor. İnsan, hatırlayarak yaşıyor. Ama o da bir çelişki. Hayat geçmişe bakarak ve saplanarak yürütülmüyor, ancak gelecekle gerçekleniyor. Hayatın gerçeği belki dünde gizli olabilir ama sırrının gelecekte yattığı kesin. Ne var ki, gelecek demek biraz da insanın kendisinden kopması demek. O da sanatın bir başka tanımı bence. O zaman hayat: sanat veya sanat: hayat. Belki bir umut olabilir bu gelecek yıl ve yıllar için.

Herkese İyi yıllar :)

29 Aralık 2008 Pazartesi

Üzgünüz Filistin :(


Bu vasiyeti yazmak nerden aklıma geldi bilmiyorum. MUHAMMED Dürre’nin okul yolunda terör devleti israil askerleri tarafından haince öldürülmesinden sonra, korkup okuldan almıştı annem beni, o günden beri hiç birşey yazmadım. Oysa okula gitmeyi, okuyup pilot olmayı o kadar çok istiyordum ki!.. Okulu bıraktıktan ve göğümüzü annemin “duman ya da sis” dediği karabulutların kaplamasından sonra, sen büyüyünce ne olacaksın diyenlere “ben büyümeyeceğim ki” diyorum.

Annem birinci intifadada ayaklarını ve gözlerini kaybetmiş. Büyük abim Abdullah’ın cesedi başında ağıtlar yakarken, bir kurşun da onun ayağına sıkmışlar, şimdi evden dışarı çıkamıyor ve hep ağlıyor. Abdullah abimden çok; daha onsekiz yaşında şehit olan Raşit abime ağlıyor… gizli gizli ağlıyor… içten içe ağlıyor… arasıra topluyor kendini ve gözlerini semaya dikip “Mescid-i Aksa için feda olsun yavrum” diyor. Babamı ben hiç görmedim, hapiste miymiş neymiş. Bir gece ansızın alıp götürmüşler… şu Filistin’den daha küçük olan hapishaneler varmış, babam orda yatarmış.

Annemle ikimiz kaldığımızdan beri annem benimle çok ilgileniyor, yanından ayırmak istemiyor, Hanzalam deyip, durup durup tekrar sarılıyor. Komşu teyzelerle konuşurken duydum, “o benim son parçam, gencecik fidanım; ona da birşey olursa ben yaşayamam” diyordu.

Bizim burda gökyüzü, ben kendimi bildim bileli, simsiyah ve yanık yanık kokuyor. Ne vakit “anne neden böyle desem” sis, duman, iklim kötü” diyordu. Ha son dönemde sıkça “boom boom” diye sesler duyuyordum, o sesler ne zaman ortaya çıksa annem telaşla “Hanzalam Hanzalam” diye sürünerek yanıma gelir, kulaklarımı kapar, üzerime kapanır, adeta üstüme etten duvar örerdi. Ben “anne ne oluyor?” desem, “gökgürültüsü oğlum şimdi geçer” diyordu. Bu masala ilk zamanlar çok inanmıştım… ama artık gerçekleri biliyorum. Mahmut israil sınırına gitmiş geçen ay dedesiyle; israil semaları masmaviymiş, hiç gökgürültüsü de yokmuş

Anne “ben oynamaya gidiyorum” dediğimde, “sen büyüdükçe daha çok oynamaya başladın” diyor. Hafifçe kızdığını farkediyorum, öpüyorum esmer yanaklarından ve koşuyorum kaderime. Annem bilmiyor ki; ben abim Abdullah’ın sapanını tavanda bulduğumdan beri, arkadaşlarla toplanıp “şeytan taşlama”ya gidiyorum. Annem beni top peşinde koşuyor sanıyor; nerden bilecek ki tek kale maç yapacak kadar bile arkadaşım kalmadı!..

Mahalle maçları yapardık eskiden, şimdi mahalle mi kaldı ki mahalle maçı yapalım .Şu diğer adı enkaz olan Filistin’de kaç çocuğun birinci adı şehit oldu biliyor musun; Şehit Mahmut, Şehit Vaad, Şehit Yasin, Şehit Raşid, Şehit Hanzala, Şehit Hanzala, Şehit Hanzala…

Bundan sonrasını anneme okur musunuz? Malum o okuyamaz:

Annecim hakkını helal et… yüzbinlerce mazlum çocuk gibi, ben de böyle olmasını istemezdim… sana söyleyecektim, erken iyileşir diye bekledim… hemen geçer diye geciktim ama geçmedi… geçen gün şeytan taşlarken misket bombası attılar üzerimize… beni bir kurşun sıyırdı geçti, çok kanım aktı, eve zor attım kendimi… hani üşüyordum ya kaç gecedir; kansızlıktandı sanırım. En yakın hastane kaç şehir ötede anne… hastaneler mücahit abilerle dolu, hem seni perişan etmek istemedim, geçer dedim geçmedi anne.

Hep sabaha karşı abilerimi rüyamda görüyorum, bir gülümsüyorlar ki sorma “gel, gel” diyorlar… koşuyorum onlara doğru, altlarından ırmaklar akan yemyeşil çimenlerle örülüyor her yanım… sen de yanımda ol istiyorum; anne anne anne diye seni çağırırken, sen sesime uyanıp kaldırıyorsun beni o en güzel rüyadan.

Anneciğim benim vaktim azaldı… sana bir kaç vasiyetim olacak. Geçen arkadaşların ailesi yemiş zehirlenmişler. Komşulara okut, üzerinde “U.N.” yazan hiç bir paketten bişey yeme…Anne; içinde mücadele ve dua ayetlerini bol okuduğum Kelamullah’ı, Kur’an’a yeni geçen İbrahim’e verir misin? Ayakkabılarım Halil’inkinden sağlam… onun ikisi de yırtık, benim teki yırtık, az yama yaparlar… o yahudi askerlerinden kaçamıyor; ayakkabılarımı halil’e ver olur mu? Beyaz kedim bulut’u benim yerime “gökgürültüleri”nden sakla olur mu? Ona etten duvar ör…ha kulaklarını tıkamayı da unutma

Abdullah abimin sapanını yastığımın altına bırakıyorum… ola ki israil askerleri eve kadar gelir, onlara atarsın… taş ta var ocağın orda, kendi ellerimle sectim… onları kullan; iyi kavis alır onlar. Arkamdan ağlama desem de bilirim içten içe ağlarsın… hemde dört farklı şekilde ağlarsın… benim “ağlama anam” dediğim aklına gelir; döner birde bunun için ağlarsın… ağla anam, gökyümüz açılmıyor madem, için açılsın be anam ağla doyasıya…

Gülümsememek elde değil; benim neyim var ki vasiyet yazdım… aaa unutmadan; çamurdan uçağımı yeni doğan amcaoğlum “Umut”a verirsin… onun masmavi gözleri gökyüzüne daha çok benziyor.

Sen hep derdinya Allah iyileri erken alırmış yanına.
Arasıra “yaramazım” diye okşardınya beni; iyiliğime şahit olur musun anne?
çocuklar günahsız olurmuş ama,
acılar beni çok büyüttü.
İçim dağ gibi anne,
içim dağ gibi anne,

Atamayacağım taşlar için, Filistin halkından ve Kudüs davasından affımı dilerim...

Alıntı: Bilinmiyor...

28 Aralık 2008 Pazar

Yok böyle güzel bir gün...


Teşekkürler Sakarya :)

Çok önceden planladığımız Sakarya çıkarmasını yoğun mail, telefon trafiğinden sonra bugün yapmaya karar vermiştik.

Sabah'ın daha ilk ışıkları doğmadan yola çıkan İonya grubu, sırasıyla bütün ekib'i toplayıp, 2 araba dolusu 10 güzel insan ile yola çıktı.

200 küsür km'lik yolculuğumuzda konvoy şeklinde gittiğimiz Sakarya'da bizi güzel İnsan Bülent Doyuran karşıladı. O kadar sıcak bir gelişi vardı ki, o kuru soğukta beklediğimiz 20 dakikayı bir anda eritiverdi güleç yüzüyle. Yavaş yavaş evlerine doğru ilerlemeye başladık. Günün mekan'ı olan Doyuran çiftinin evine vardığımızda bütün grubu etkileyen müthiş bir şokla karşı karşıya geldik. Karşımızda bir fıstık duruyordu, en son gördüğümüzden sonra tam 16 kilo vermiş, bütün güzelliği ortaya çıkan ve yüzünden gülücükleri hiç eksilmeyen Şule karşıladı. Bu ne güzellik di, hepimiz bu kısa süreli şoku atlattıktan sonra, sıcacık mutlu yuvada, kanepelere yumulduk. Yalnız öyle bir masa bizi karşıladı ki, inanın böylesini görmemiştim, hani derler bir kuş sütü eksik diye aynen öyleydi. Yetmediği gibi içerden de öyle kokular geliyordu ki anlatamam. Grup sabırsızdı herkes bir an önce sofraya yumulmak ve bu lezzetleri bir an önce tatma telaşındaydı ve o meşhur "haydi sofrayaaaa" cümlesiyle birlikte akbaba gibi masaya doluşan İonya, inanılmaz bir kabilyetle masada ne var ne yok silip süpürmeyi başardı. 2 saat sofradan kalmadan bir yandan tıkınıp, bir yandan muhabbete dalan kişilikler, şiştiklerini anladıkları anda köşelerine yavaş yavaş çekildiler. Çay servisi'de bir yandan devam etmekteydi.

Karınlarının tokluğuyla uyku moduna giren grupta, Ben , Erdem ve Çağrı'nın müthiş performansı ile herkesi canlı tutmayı başardık, her ne kadar bizi bi ara susturmaya çalışsalarda baskılar bizi yıldıramadı. Sonrasında Bülent'in haydi Tabu oynayalım demesiyle, 12 kişilik topluluk bir anda haremlik selamlık moduna geçerek, kız ve erkekler olarak 2'ye ayrıldı. Biz zannediyorduk ki maksat sadece oyun oynamak eğlenmek. Aman Allah'ım Tabu tabu olalı böyle çirkeflik, böyle şike böyle şaibe görmemiştir sayın seyirciler, her defasında 4 sayı öne geçerken, ne hikmetse pullar hep yanyana geliyordu, öyle bir hak yeniyorduki baskılara dayanamadık ve 6 sayı önde olduğumuz oyunu inanılmaz bir masa başı oyunu ile kaybettik. Bir yandan da sevgili bayanlar'ın gerçek yüzünü görüyorduk, adeta bir vahşi kaplan'a bürünmüş üzerimize saldırmayı bekler gibilerdi. Bu güzel oyunda "kadın'ın fendi, erkeği yendi" atasözüyle kapandı.

Biz yavaş yavaş kalkma planları yaparken, Doyuran çifti önümüze bir kez daha masa kurduki, herkes'in neredeyse karnı ağzındayken, çıkarılan yiyecekler hiç de hayır denecek cinsten değildi, zaten ayıptır söylemesi yaprak sarmalar daha günün erken saatlerinde 3'er 5'er ağıza tıkıldığı için neredeyse hiç kalmamıştı. Bir kez daha sofraya yumulan bizler kaltığımızda hepimiz küçük bir noel baba göbeği yapmış haldeydik. Bu güzel yemekleri için Doyuran çiftine ne kadar teşekkür etsek azdır, elinize belinize, kesenize sağlık. Keza kek, börek ve tramisu içinde Hülya, Çiğdem abla ve annem'e teşekkürü ayrı ayrı borç bilirim :)

Vakit kalkma saatini gösterirken sırayla wc'ye iştima veren İonya yavaş yavaş yola çıkmıştı, herşey çok güzel giderken yolda, diğer arabada bulunan arkadaşlarımızın atlattığı büyük kaza, canımızı biraz sıksada, hiçbirimizde bir sorun olmaması günü nazar boncuğu olarak sayıldı. Bu olay içinde büyük büyük geçmiş olsun dileklerimi sunmadan edemeyeceğim.

İşin özü bize bu güzel günü yaşatan sevgili Bülent ve Şule Doyuran çiftine, defalarca kez teşekkür edip, herşey için emeklerine sağlığı bir kez daha dile getirmeden edemeyeceğim. Sonsuz teşekkürler Sakarya.

Dip not: Şule gerçekten harika olmuşsun, hep böyle güzel insan :))))

TEŞEKKÜRLER İONYA, bir başka gezide görüşmek üzere, hepinizi seviyorum....

Diren Filistin, Kahrolsun Emperyalizm...


Vur ulan köpek dölü
Vurduğun herbir ölü
Canlanır çiçek açar
Her çiçekte bin tohum
Her tohumda vurduğun
Bin yiğit doğar yaşar
İşte bak en öndeyiz
Halkız biz tükenmeyiz
Tarihler yazar bizi
Biz, tarih yazanlarız...

Diren Filistin...

27 Aralık 2008 Cumartesi

Uyan Beşiktaşlı...


UYAN BEŞİKTAŞLI!

HEPSİNİ OKU VE OYUNU BOZ!

  1. Aleyhimize Hatalar
  2. Lehlerine Hatalar
  3. Federasyona Tepki Gösterin
  4. Futbol Federasyonu'nu UEFA'ya Şikayet Edin
  5. DIGITURK İade Kampanyası


Aleyhimize Hatalar

* 19 Kasım 2006 tarihindeki 0-0 biten Fenerbahçe - Beşiktaş maçındaki Lugano'nun
İbrahim Üzelmez'e tabiri caizse attığı uçan tekme. Aynı maçta tümerin köşe bayrağı dibinde Burak Yılmaz’a çift taban sert müdahalesi...
Hakemler: Vedat Yüksel, Bahattin Duran, Alper Ulusoy, Yılnur Önen (4.)

17 Eylül 2006’da Ali Sami Yen Stadı’nda İnamoto’nun Burak’a korner pozisyonunda karate yapması ve aynı karşılaşmada Baki’nin Hakan’a yaptığı müdahaleyi gören Cüneyt Çakır’ın bu hareketi görememesi...
sonuç:1-0 gs..
Hakemler: Cüneyt Çakır, Bülent Gökçü, Kemal Yılmaz, Hüseyin Göçek (4.)


10 Ağustoıs 2007 tarihinde İstanbul Olimpiyat Stadı’nda oynanan Kasımpasa – Beşiktaş maçında Ricardinho’ya yapılan net penaltının verilmemesi..
Hakemler: Hüseyin Göçek, Alpaslan Dedeş, Murat Şahin, Çetin Sarıgül (4.)

15 Eylül 2007 tarihindeki 0-0 biten Ankaraspor - Beşiktaş maçında Tello’nun attığı nizami golün Nobre’nin elle oynadığı gerekçesiyle sayılmaması..

Bu maçtan sonra Ertuğrul Sağlam hakemlere şu soruyu sormuştur’’ varolan bişeyi yanlış görebilirsiniz de olmayan bir şeyi nasıl varmış gibi gördünüz?’’
Hakemler: Vedat Yüksel, Adil Sinem, Serkan Akarca, Hakan Sivriservi (4.)

* 22 Eylül 2007 tarihindeki 3-2 biten Beşiktaş - Denizlispor maçındaki 90.dk sert oynayan Denizlispor'lu oyunculara kırmızı kartını çıkarmaması, ama 90.dakikada Edouard Cisse'ye sarı kart gösterip sonrada Cisse'nin alkışlamasından sonra kırmızı kartın çıkması. Aynı zamanda o haftadan sonra oynanacak maç olan Galatasaray maçında Cisse'nin cezalı duruma düşmesi. Bu olydan 1 dk sonra Nobre’ye atılan uçan tekmeye sadece sarı kart çıkarılması ve tribünlerin yoğun tepkisi..
Hakemler: Yunus Yıldırım, Baki Tuncay Akkın, Arkın Akgöl, Abdullah Yılmaz

* 29 Eylül 2007 tarihinde oynanan 2-1 biten Galatasaray - Beşiktaş maçında Galatasaray'ın golden önce kazandığı kornerin, kornerle alakası olmaması ve penaltıyla gelen Galatasaray'ın 2. golü öncesi Arda Turan'ın tabiri caizse denize atlar gibi penaltıya yatması.
Hakemler: Selçuk Dereli, Bahattin Duran, Alper Ulusoy, İsmet Arzuman (4.)

20 Ekim 2007 tarihinde Trabzon Avni Aker Stadında oynanan karsılasmada kalecimiz Rüştü’nün göğsüyle müdahale ettiği topa hakemin elle oynadı yorumu yapması ve gösterdiği kırmızı kart..
Hakemler: Bülent Yıldırım, Baki Tuncay Akkın, Nihat Mızrak, Zafer Önder İpek (4.)

* 03 Kasım 2007 tarihindeki 2-1 biten Fenerbahçe - Beşiktaş maçındaki Beşiktaş'ımızın 90. dakikada Higuain ile kazanmış olduğu golün sayılmaması.
Hakemler: İsmet Arzuman, Mustafa Emre Eyisoy, Alper Ulusoy, Oktay Demiray (4.)

10 Kasım 2007 tarihinde İstanbul İnönü Stadı’nda oynanan maçta ligin en güçlü futbolcusu olduğu söylenen Mehmet Yıldız’ın , İbahim Toraman’ın ufak bir dokunmasıyla kendini yere bırakması sonucu İbrahim Toraman’ın kırmızı kart görmesi ve yine aynı karşılaşmada maç 1-1 iken Bobo’nun düşürülüşüne hakemin seyirci kalıp dönen topun gol olması.
Hakemler: Bünyamin Gezer, Özgür Çetiner, Mustafa Sönmez, Süleyman Abay (4.)

7 Mart 2008 tarihinde Ankara’da oynanan Gençlerbirliği-Beşiktaş maçının uzatma dakikalarında yardımcısının ısrarla penaltı diye bayrak kaldırıp kendisini uyarmasına rağmen yunus yıldırımın Bobo’ya yapılan penaltıyı vermemesi..
Hakemler: Yunus Yıldırım, Alper Ulusoy, Serkan Akarca, Abdullah Yılmaz (4.)

22 Mart 2008’de İstnbul Olimpiyat Stadı’nda oynanan karşılaşmada Ekrem’in Bobo’yu yaklaşık 30 saniye boyunca aralıksız çekip itmesi ve net penaltı olarak değerlendirilmesi gereken pozisyon sonucu Bobo’nun Ekrem’i itmesinin direk kırmızı kartla cezalandırılıp Bobo’nun 4 maç ceza alması ve karşılamanın 50 dk.sını 10 kişi oynamak zorunda olan takımımızın bir hafta sonraki kritik fenerbahce maçı öncesi moralman ve puan olarak dezavantajlı duruma gelmesi.
Hakemler: Hakan Sivriservi, İsmail Şencan, Orkun Aktaş, Mete Kalkavan (4.)



29 Mart 2008 tarihindeki 1-2 biten Fenerbahçe - Beşiktaş maçında Alex’in attığı ilk golden önce, Kazım topu dışarıdan çevirmesi ve gelişen pozisyonda Alex’in durumu 1-0 yapması. 90. Dakikada durum 1-2 iken Kazım ceza sahası topa elle müdahale etti ama hakem devam dedi ve takımımız lehine verilmesi gereken penaltı verilmedi.
Hakemler: Yunus Yıldırım, Mustafa Emre Eyisoy, Alper Ulusoy

* 06 Nisan 2008 tarihindeki 1-2 biten Sivasspor – Beşiktaş maçında son dakikada Holosko’nun attığı ve sayılmayan net golümüzün akabinde Sivasspor’un bulduğu gol ile maçın 1-2 bitmesi ve lig sonunda averaj krizi yaşanmasına neden olması.
Hakemler: Barış Şimşek, Erdinç Sezertam, Gökhan Memişoğulları, Deniz Çoban (4.)

11 Nisan 2008’de İstanbul Beşiktaş İnönü Stadı’nda oynanan karşılaşma 0-1 oftaş galibiyetiyle devam ederken oyuncumuz S.Özkan’a yapılan penaltının verilmemesi ve 0-1 mağlubiyetimiz..
Hakemler: .Kamil Abitoğlu, Selçuk Kaya, Erhan Sönmez, Koray Gençerler

27 Eylül 2008’de İstanbul Olimpiyat Stadı’nda oynanan ibb-Beşiktaş karşılaşmasında Nobre ve Delgado’nun gollerinin sayılmaması goller için kural-kitap diyenlerin aynı golü gs-Beşiktaş maçında servet attığında gol nizamidir demeleri..
Hakemler: Bülent Yıldırım, Baki Tuncay Akkın, Selçuk Kaya, Serkan Çınar



11 Kasım 2008 tarihinde oynanan Trabzonspor-Beşiktaş Fortis Kupası karşılaşmasında kendisine hiçbir müdahale olmayan Yattara’nın kendini yere atması,Yatara yerine Zapo’nun sarı kart gömesi ve frikikten gelen gol..
Hakemler: Bünyamin Gezer, Neşet Merdin, Muhittin Gürses, Özgür Yankaya (4.)

* 23 Kasım 2008 tarihindeki 2-0 biten Beşiktaş – Eskişehir maçında 30. dakikada Tello’nun kornerden attığı gol, çizgiyi geçen topu hakem çizgiyi geçmedi diyerek saymamıştır.
Hakemler: Hüseyin Göçek, Bahattin Duran, Murat Şahin, Çağatay Şahan (4.)



29 Kasım 2008 tarihinde Kadıkoy’de oynadığımız maçta Cisse’yi ilk sarı kartı haksız olmak kaydıyla opyundan atan ama Lugano’nun Nobre’yi tam da Şeref Tribünü önünde arkadan biçmesini görmeyen
Hakem:Bünyamin Gezer




* 21 Aralık 2008 tarihindeki 4-2 biten Galatasaray – Beşiktaş maçında 15. ve 67. dakikalarda kazanılan penaltı ve 50. Dakikada Delgado’nun haksız bir kırmızı kartla oyun dışı kalması. Gole giden Holosko'ya Servet'in omuz atması, yere düşmesi ve gs lehine verilen bir faul...
Hakemler: Cüneyt Çakır, Bahattin Duran, Aleks Taşçıoğlu, Abdullah Yılmaz (4.)

------------------------------- o ------------------

Ya rakiplerimizin lehine olanlar;

19.12.2008 Konyaspor-Fenerbahçe Önder Turacı’nın smacının gol olarak değerlendirilmesi..
Hakem:Kuddusi Müftüoğlu



20.12.2008 Trabzonspor-Eskişehirspor maçında Cale ve Colman’ın 2.sarıdan net bir şekilde kırmızıya dönüşmesi gereken hareketlerinin es geçilmesi ..
Hakem: Fırat aydınus



01.11.2008 Eskişehirspor-Fenerbahce maçında Eskişehir’in çizgiyi geçen topunun gol olarak değer kazanmaması..
Hakem: Kuddusi Müftüoğlu

15.11.2008 tarihinde Kadıkoy’de oynanan maçta Edu’nun Murat Tosun’’a yaptığı net penaltının verilmemesi, Gökhan Gönül’ün Özeri’ gole giderken düşürmesi ama faul verilmeyip üstüne Özer’e sarı kart verilmesi... Fenerbahce’nin ilk golünden önce faul olmaması..
Hakem: Yunus Yıldırım




25.10.2008 tarihinde Kadıkoy’de oynanan maçta Edu’nun devre arası hakemin üstüne top fırlatması ve sadece sarı kart görmesi.
Hakem: Tolga Özkalfa



19.10.2008 tarihinde Ali Sami Yen Stadı’nda oynanan maçta Galatasaray-Trabzonspor maçında Servet’in elle attığı gol ve Lincoln’ün köşe direğini sökmesine seyirci kalan hakem..
Hakem: Bünyamin Gezer



26.10.2008 tarihinde oynanan Eskişehirspor-Galatasaray maçında Baros’un elle golü...
Hakem: Fırat Aydınus



21.09.2008 İzmir İsmetpaşa Stadı’nda oynanan kaşılaşmada Galatasaray’ın ilk golünden önce Kocaelispor kalecisi Serdar’a yapılan net faul.
Hakem: Selçuk Dereli




28.11.2008 tarihinde Kayseri’de oynanan kaşılaşmada çizgiyi geçmeyen topun Trabzonspor lehine gol olarak değer kazanması
Hakem: Halis Özkahya



28.09 2008’de Ali Sami Yen Stadı’nda oynanan Galatasaray-Konyaspor maçında gs nin ilk goünde Baros’un ofsayt durumda olması ayrıca Lincoln’ün golünden önce faul olması..
Hakem: Yunus Yıldırım

30.11.2008 tarihinde Ali Sami Yen Stadı’nda oynanan Galatasaray-Hacettepe maçında Süleyman Abay’ın yanlış adamı(Teli’yi) oyundan atması, Barış Özbek’e sarı kart göstermeyip haklı yere sarı kart isteyen Tozo’yu oyundan atması, gs.nin 3.golünün ofsayt oluşu...
Hakem: Süleyman Abay

18.10.2008 tarihinde İzmit İsmetpaşa Stadı’nda oynanan Kocaeli-Fenerbahçe maçında Fenerbahçe’nin uzatmanın da uzatmasında attığı gol ve golden önce Fenerbahçeli Gürhan’ın rakip oyuncuya yaptığı faul.
Hakem: Bülent Yıldırım

30.08 tarihinde Kadıkoy’de oynanan Fenerbahçe-İstanbul Bşb maçında İbb’den 2 oyuncu atan ve Serhat’in ilk sarı kartı da haksızken,ikinci sarı kartı gördüğü pozisyonunun aynısını yapan sarı kartlı Gökhan Gönül’ü oyundan atamayan,eliyle kart işaeti yapan Guiza’ya kart veremeyen....
Hakem: Süleyman Abay


05.04.2008 tarihinde Kadıkoy Şükrü Saracoğlu Stadı’nda oynanan karsılasmada fenerbahcenin ilk golünde deividin kendisine hiçbir müdahale olmadan kendini yere bırkaması sonucu kazanılan penaltı ve uzatma dakikaları dolduktan sona semihin ofsayttan attığı golle gelen 2-1 lik galibiyet.
Hakem: Hakan Sivriservi

06.04.2008 tarihinde Ankara’da oynanan Gençlerbirliği-Galatasaray maçında Sabri’nin 44.dakikada yapmış olduğu %100 penaltının verilmemesi.
Hakem: Kuddusi Müftüoğlu

04.11.2007 tarihinde g.antepte oynanan karşılaşmada servetin çok net ofsayttan son dakikada attığı gol.
Hakem: Yunus Yıldırım

31.10..2007 tarihinde Denizli’de oynanan Denizlispor-Galatasaray maçının son dakikasında verilen anlamsız penaltı ve gelen2-1 lik gs galibiyeti.
Hakem: Bünyamin Gezer

01.12.2007 tarihinde oynanan Denizlispor-Fenerbahçe maçında 84.dakikada Denizlisporlu Serhat’ın attığı golün ofsayt gerekçesiyle iptali,oysa ki Carlos ofsaytı bozuyordu..
Hakem: Bülent Yıldırım

11.11.2007 tarihinde Kayseri’de oynanan Kayserispo-Fenerbahçe karşılaşmasında roberto carlosun yan hakemin üstüne su atması.
Yan Hakem: Hüseyin Fidan Hakem: Oktay Demiray

26.09.2006 tarihinde Kadıkoy’de oynanan ve Lugano’nun eliyle asist yaptığı Fenerbahçe-Antalyaspor maçı...
Hakem: Hüseyin Göcek

Bu sene ne tesadüftür ki ikisi de Beşiktaş maçında öncesine denk geldiğinden midir bilinmez 22.11.2008 tarihinde Ankara’da oynanan Ankaragücü-Fenerbahçe maçında kart işareti yaptığı halde 3 kartlı Lugano’ya sarı kart verilmemesi...
Hakem: Fırat Aydınus



12.12.2008 tarihinde yine Ankara’da oynanan Gençlerbirliği-Galatasaray karşılaşmasında Baros’un elle oynama,kendini altmaya yönelik hareket ve itirazdan 3 sarı kart görmesi gerekirken sadece 1 kart çıkaran Hakem: Halis Özkahya.

------------------ o ------------------

Futbol Federasyonu'na Gönderebileceğiniz E-Posta Metni:

Mail Adresi: tff@tff.org.tr

Adres: Türkiye Futbol Federasyonu
Konaklar Mah. Ihlamurlu Sok. 9 4. Levent ISTANBUL

Phone: +90-212/282 7020
Fax: +90-212/282 7016


TÜRKİYE FUTBOL FEDERASYONU`NA
Kurum olarak varlığınızın temel sebebi futbolda haksızlığa mahal vermemektir.Son yıllarda, her maçta, Beşiktaş`ın aleyhine verilen haksız kararların tarafınızdan gözden geçirilmelerini rica ediyoruz.

Bazı kulüplerimizin kazandıkları yıldızları bizim yıllar önce hakettiğimiz ancak hakem hataları ile elimizden alındığı gerçeğini de unutmadan lütfen bu soruna ivedi bir çözüm getirin.

------------------ o ------------------




Futbol Federasyonu'nu UEFA'ya Şikayet Edin:

UEFA
Route de Genève 46
Case postale
CH-1260 Nyon 2
Switzerland


Tel: +41 (0) 848 00 2727
Fax: +41 (0) 848 01 2727
Web: www.uefa.com
Email: info@uefa.com

1. Mail Metni:

Başlık - Subject: About Turkish Football Association

To whom it may concern,

As being one of the milestones in Turkish Football history, Besiktas JK football club is currently being treated in an unfair way by Turkish Football Association and the referee committee.

This historical ‘game’ in Turkish soccer had started 20 years ago with the ‘Stolen Title’ by Galatasaray and Fenerbahce. As all Turkish Football family knows, they have corrupted the referee and the opponent team players and stole our Title. Since then Besiktas JK is known as the ‘Champions of the hearts’ or ‘Honored runner up’ in Turkish Public opinion. Nevertheless the ‘referee mistakes’ which aimed Besiktas for many years has never stopped and still continuing during the current season as well.

We would like to present the current unfair decisions against Besiktas to you and would like to ask for your support to save the spirit of the real football.

Kind regards.

Yada

2. Mail Metni:


Subject: Points of Claim: Turkish Football Association

To whom it may concern,

One of the most precious of Turkish Football Clubs , Besiktas JK is currently suffering unfair applications of Turkish Football Association and its Referee Committee.

This so called "dirty game" in Turkish soccer has cost Besiktas some of well earned championship titles. In the last decade, our 100 years of rivals the clubs named Galatasaray and Fenerbahce had used TFA and its Refree Comittee and also Turkish Sports Media in such a way that effected the justice of the game. After all those years it is not accidental that Besiktas JK is being called as ‘Champions of the hearts’ or ‘Honored runner up’ in Turkish Public opinion. The double standart at referee decisions which effected Besiktas negatively for many years, unfortunetely increased at the last couple of years.

Internationally well known coaches such as Jean Tigana, Mircea Lucescu, Gordon Milne, Vincente Del Bosque, Christopher Daum had already withnessed this double standart at our leagues.

With this mail we would like to present you some examples of these unfair decisions against Besiktas and we sincerely asking for your support to save the spirit of the football and justice.

Kind regards,

------------------ o ------------------

DİGİTÜRK İptali Kampanyası!!!

gs-Beşiktaş Maçı sonrası Lig TV'de Maraton Adlı Program başlar!!!

Program başlar:

$: Belediye maçında da benzeri bir pozisyon vardı.
€: Eğer rüştü topun üzerine elini koymuşsa, pozisyon faul. Ama koymamışsa goldür.
$: Evet görelim şimdi görüntüyü...

Görüntü ekrana gelir ve Rüştü'nün topa el koyduğu görülüyor ve Servet gelip Rüştü'nün elindeki topa vuruyor ve gol oluyor...

€: Evet görüyoruz ki kabak gibi gol!

E adama yuh derler!

$: Bir de Belediye maçındaki görüntüyü görelim...

Ekrana gelen görüntü bizim attığımız golün aynısı, kabak gibi fotokopisi ekrana gelir...

€: Burda kaleci topu himayesine almış, faul!

E Adama yuh derler!!!

Konuya ait video linki: http://www.ligtv.com.tr/VideoHaber/?r=1&hid=50182

Bu şahıslar ve kanalın maç yayınları sırasındaki yanlı tutumları üzerine defalarca mail ve fax yolladık, telefonla şikayetimizi dile getirdik ama düzelen hiçbirşey yok!

Görüldüğü üzere üzerimize oynanan oyunun içerisinde Lig TV'de başrol oynamaktadır. Bu oyuna alet olmamak istiyorsanız, ortak bir nedenle "BEŞİKTAŞ TARAFTAR SİTELERİNİN KAMPANYASIYLA, BEŞİKTAŞ'A KARŞI OYNANAN OYUNLARIN İÇERİSİNDE YER ALDIĞINIZ İÇİN DİGİTÜRK ÜYELİĞİMİ İADE ETMEK İSTİYORUM" deyin ve DİGİTÜRK'ünüzü İADE EDİN!

Tüm Beşiktaş Web Siteleriyle elele başlatılan kampanya dahilinde DIGITURK'ünüzü iptal edip Üye Numaranızı Foruma yazmak için lütfen tıklayın.

------------------ o ------------------

KİŞİLERİN DEĞİL BEŞİKTAŞ'IN DESTEKÇİSİ OLUN.

TEK YÜREK TEK BİLEK BEŞİKTAŞ !

26 Aralık 2008 Cuma

Kürtçe Kanal!!!


Kürtçe kanalı TRT 6 test yayınına başladı. Bir dönem davalık olan x, w gibi harfler artık ekranda.
TRT'nin test yayınına başlayan Kürtçe kanalı TRT 6, Diyarbakır'da da ilgiyle izlendi. Evlerinde ve işyerlerinde TRT'nin Kürtçe kanalını izleyen vatandaşlar, duyduklarını memnuniyeti dile getirdiler.

Diyarbakır merkeze bağlı Yenidoğan köyünde yaşayan Aslan ailesi de Kürtçe TV'nin yayınını ilgiyle izledi. Aile reisi Veysi Aslan, kanalın geç kaldığını; çocukların Kürtçe öğrenmekte zorlandıklarını söyledi.

Kaynana Semra istendi

Anne Birsen Aslan ise, ilahi ve Kuran-ı Kerim'in Kürtçe yayınlarını istediğini söyledi. Aslan, "Kaynana Semra" lakabıyla tanınan kadının programlarını izlemek istediğini de vurguladı.

Test yayını izleyen çocuklar ise, çizgi film ve çocuk programları istedi. Aile fertleri de, Kürtçe yayından duydukları memnuniyeti dile getirdiler.

Kürtçe TV yayını akşam 18.30'da başladı. Kürtçe TV'nin resmi yayınları 1 Ocak 2009 tarihinde saat 19.00'da başlayacak.

İstiklal Marşı’yla yayınını açtı. Marş okunurken, fonda da Türk Bayrağı, Atatürk, Kurtuluş Savaşı görüntüleri, Birinci Büyük Millet Meclisi görüntüleri kullanıldı.

Van 'Wan' oldu

“Em di bin eyni esmani de ne (biz aynı göğün altındayız)” sözüyle başlayan Kürtçe kanalın test yayınında Kürtçe Alfabe’de kullanılan harfler dikkat çekti. Kelimelerde, Türkçe’de kullanılmayan ‘W’, ‘x’, ‘şapkalı e’, ‘şapkalı u’ gibi harfler kullanıldı. Dünkü test yayında ‘Van’ kentinin adı ‘Wan’, Eskişehir ise ‘xizir’diye geçti. Diyarbakır da ‘Diyarbekir’ olarak yer aldı.

Dünkü yayında Kürt sanatçılar Rojin ve Nilüfer Akbal’ın da klipleri yayınlandı. Kaset yayını yaklaşık 6 saat sürdü.

..............

Şimdi eğri oturup doğru düşünmek lazım, gerek varmıydı böyle bir kanal'a?

Günümüz Türkiye'sinde her an her dakika (minibüs-taksi-dolmuş-sokak-ev vs vs vs) duyduğumuz fakat birşey anlamadığımız bu dil'in ülkeye kazandıracakları nedir peki?

Bir vatandaş hizmeti olarak mı sunuldu bu? Madem hizmet isteniyorsa, okulu olmayan giyecek ayakkabısı, önlüğü olmayan, okuyacak bir TÜRKÇE kitabı olmayan, daha Türkçe konuşmayı bile bilemeyen yavrularımıza, önce kendi ana dilimizi öğretmek daha doğru olmazmıydı?

Bu vatan neden bölünüyor zırvaları ortalıkda dönüyorken, devlet'in böyle bir hak-özgürlük tanıması'nı mantığıma sığdıramıyorum.

Bu ülke'nin kendi bindiği dalı kesmesinden başka birşey değildir...

http://www9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=8_derecede_terlikle_okul_yolunda_215202_1&Newsid=215202


Link'teki haber ne demek istediğimi daha iyi anlatacaktır...

25 Aralık 2008 Perşembe

Biraz adalet!...


Ey Nobre'nin golüne faul deyipte Servet'inkine gol diyen yüzsüz basın!!!...

Alın gözüne gözüne girsin...

2 fotoğraf arasındaki farkı söyleyene, bir adet şampiyonluk kupası kulpu hediye...

resim1 ile resim 2 arasındaki farkı biz BÜYÜK BEŞİKTAŞ TARAFTARI çok iyi bilmektedir.

FARK : RENKLER ...

adalet bitmesin istiyoruz.. adaletin bittiği yerde ne başlar onu da çok iyi biliyoruz..

24 Aralık 2008 Çarşamba

Yerli Malı Osman.


Malumunuz arkadaşlar Yerli Malı haftasındayız, bakalım kahramanımız Osman yerli malı haftasında neler yapmış...

"Casio marka saat sesiyle
Gözlerini açtı Osman
Puffy yorganını fırlattı yana
Gülücükler saçtı Osman...
*
Adidas terlikle gitti çişine
Colgate macununu sürdü dişine
Clear şampuan döktü başına
Banyosuna geçti Osman...
*
Proteks sabunla yıkandı
Hugo Boss’la kurulanıp bakındı
Bill’s gömleğe Joop kravat yakıştı
Lipton çayı içti Osman
*
Citizen kol saatini takındı
Gitmek için artık vakit yakındı
Karısına "çav" deyip yekindi
Hyundai’siyle kaçtı Osman...
*
Mega Center’daki ofisine yöneldi
Ağzına attı bir Polo şekeri
Blaupunkt radyoda rock müziği
Hafif bir dansla coştu Osman...
*
Sony PC’sini eğilip açtı
Microsoft Excel’e hızlıca geçti
Daving’den Nescafe’sini içti
Tadına hep şaştı Osman...
*
Arada koştu karısının siparişini
almaya
Sprite gazoz ile Johnson kolonya
Raflarda Persil ile Ace bulmaya
Market market koştu Osman...
*
Palmolive sabunu bulunca
Gala WC káğıdı alınca
Alışveriş arabası dolunca
Bonus kartla şişti Osman..."


Mimlendik efendim :)



Sevgili YALNIZLIK OKULUNUN sağdan kesme ortası ile aldığımız pas'ı en yi şekilde değerlendirmeye çalışacağız.

Bakıldığı zaman an itibariyle işyerinde olduğumuz için masa üstünün haliyle işle ilgili belgeler ve konularla yüklü olması normal :) Sıkıcı bir işyeri hayatın var diyenler olabilir normaldir ama asla özel hayatla kıyaslanmayacak bir durumdur :))))

Ki zaten sevmemde masaüstüm dolu olsun, arka planı görmem lazım çünkü günlük hal ve ruhiyetimi belirliyor.


Bende pas'ımı blogumu izlemeye alan perikizi 'na atıyorum o zaman :)

Mimle bizi :)

Şutu çektik umarım gol olur... :)

22 Aralık 2008 Pazartesi


Boş İşler Külliyatı...

Sayfamızda tıpkı adımız gibi bomboş dimi? Hakkını vermek gerekir diye düşünüyorum bir süre. Yorulmadan dinlenmek bu olsa gerek :)

Pek yakında dolu dizgin konular sizlerle olacak.

Teşekkürler efendim...