29 Nisan 2009 Çarşamba

Fark Var!

Kaynak: Anonim

ÇOCUKLAR ARASINDA FARK VAR

FETHULLAH'IN ÇOCUKLARI

İKİNCİ CUMHURİYETÇİLERİN

COCUKLARI

MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARI


PENSİLVANYA'DAN EMİR ALIR


WASHİNGTON'DAN VE BRÜKSEL'DEN EMİR ALIR


EMİR ALMAZ, DÜŞÜNÜR


YÖNÜ DOĞUYA DOĞRUDUR


YÖNÜ PARAYA DOĞRUDUR


YÖNÜ MUASIR MEDENİYET SEVİYESİNE DOĞRUDUR


LAİKLİKTEN KORKAR


LAİKLİĞİ BİLMEZ


LAİKLİĞE BAĞLIDIR


ARAPLARA ÖZENİR


AVRUPALIYA ÖZENİR


KİMSEYE ÖZENMEZ, KENDİ İNSANINI SEVER


FEHMİ KORU, M. TÜRKÖNE N. ILICAK OKUR


ALTAN KARDEŞLERİ OKUR


BALBAY, ÖZDİL, COŞKUN OKUR. Ama Kendi muhakemesini kendi yapar.


SİNSİDİR


YALAKADIR


DÜRÜSTTÜR

ÜMMETÇİLİĞE İNANIR

KÜRESELLEŞMEYE İNANIR

ULUS DEVLETE İNANIR


FAİZSİZ BANKALARI KULLANIR


YABANCI ORTAKLI BANKALARI KULLANIR


KAMU BANKALARI VE YABANCI ORTAĞI OLMAYAN BANKALARI KULLANIR


TARİKATÇILIK ESASTIR


KARAKTERSİZLİK ESASTIR


LİYAKAT ESASTIR


TÜRBANA DİNİN TEMELİ OLARAK BAKAR


TÜRBANA RANT KAPISI OLARAK BAKAR


TÜRBANA BİREYSEL ÖZGÜRLÜK OLARAK BAKAR


CUMHURİYETİN ALTINI OYMAYA ÇALIŞIR


CUMHURİYETİ SATMAYA ÇALIŞIR


CUMHURİYETİ ÇOCUKLARININ EMANETİ OLARAK GÖRÜR


DEMOKRASİ BİR ARAÇDIR


DEMOKRASİ BAŞI SIKIŞINCA KAÇACAĞI BİR LİMANDIR


DEMOKRASİ BİR AMAÇDIR


AB SAYESİNDE KENDİ KADROLAŞMASINI VE İCRAATLARINI ÖRTER


AB SAYESİNDE TOPLUM DEĞERLERİNİ YERLE BİR EDER


AB SAYESİNDE BİREYSEL ÖZGÜRLÜKLERİN PEŞİNDEN KOŞAR


KIBRIS GEREKSİZ BİR KARA PARÇASIDIR


KIBRIS GEREĞİNDE PARAYA ÇEVRİLECEK BİR MALDIR


KIBRIS ŞEHİT KANLARI İLE SULANMIŞ BİR VATAN PARÇASIDIR


İKİLİ OYNAR


İKİLİ, ÜÇLÜ, BEŞLİ, NASIL İŞİNE GELİRSE OYNAR


SÖYLEDİĞİNİN VE YAPTIĞININ ARKASINDADIR


ARAPÇA KONUŞMAYA ÇALIŞIR


AMERİKAN AKSANI İLE İNGİLİZCE KONUŞUR


TÜRKÇE KONUŞUR


DEVRİMLERLE TRAVMAYA UĞRAMIŞTIR


DÖNEKLİKTEN BAŞI DÖNMÜŞ, TRAVMAYA UĞRAMIŞTIR


BU ÜLKEYİ PARÇALAMAYA ÇALIŞANLARI GÖRDÜKÇE TRAVMAYA UĞRAR, Eliyle diliyle müdahale eder


YEŞİL BAYRAK PEŞİNDE KOŞAR


YEŞİL DOLARLAR PEŞİNDE KOŞAR


KANKIRMIZI BAYRAĞIMIZ İÇİN YAŞAR

27 Nisan 2009 Pazartesi

Dayan Vedat Kaptan...

İfadesi öyle zor anlar var ki hayatta bazen; Her konuya bir cevabı olan ben bile düğüm düğüm hissediyorum şimdi boğazlarımı… Mevsimlerden yazın ilkbahara çalışı ve havada mis gibi toprak kokusu,üzerine yağmur yağmış hafiften…
Çok güzel bir gün olacaktı bugün oysa…
Sınavlar iyi geçmişti ve sonuçları bile geldi. Bir sonraki hafta da mabetteydik oysa ki, hemde derbi maçı. Her gün yeni umutlar da açıyordu gözlerini. Ama bir cümle,sadece bir cümle kararttı bu güzellikler sahnesini. Babamın ‘’Sen bilmezsin,o zamanlar…’’ diye başladığı Beşiktaş sohbetlerinde sevmiştim seni.Ne büyük topçu olduğunu anlatır dururdu görenler.Sadece 1 penaltı kaçırmışsın,öyle dediler… Bir Yusuf diyorlardı,bir Vedat bir de Sanlı… Ardından Beşiktaş’ın maç kazandığı günlerin akabinde zafere ilişkin gazete manşetlerini arşivlemeye başladım kendimce. Yeter ki Beşiktaş maçı alsın,ne kadar gazete varsa alınır,ne kadar zafere dair satır varsa okunurdu.Gel zaman git zaman o satırların içinde kartal yüreğimiz önce seni,ilk seni arar oldu büyük kaptan.

Öyle saltolar vardı ki yazılarının içinde,seni yıllardır okuyan biz müdavimlerin bile ters köşeye yatıyorduk zaman zaman.Ne de olsa penaltı ustasıydın sen ve ters köşeye yatmamak elde değildi büyük kaptan.
Şimdi bunlar geçiyor gözlerimin önünden.O ak düşmüş sakalına bile Siyah-Beyaz diyerekten hasta oluşum… Benim de senin gibi özel zevkimdi Sergen seyretmek ve ben de senin gibi hayretle izliyordum onu.Çarşı’da buluyordum maçın ruhunu.Rakı balığı da seviyordum,demlenmeye de başlamıştım oysa.Oldu mu be büyük kaptan,oldu mu?
Bir öğleden sonra aldığım haberde ‘’kanser’’ diyorlar senin için.Gel sustur şu gazetedeki köşe yazarlarını Vedat abi.’’Sapasağlam buradayım evlat,yalan’’ de, ‘’İnanma’’ de.Daha görecek şampiyonluklar var be Vedat abi.
Belki Yusuf çok özledi seni.ama daha yapacak çok iş var be Vedat abi.Aklımdan o kadar çok şey geçiyor ki…E ne vardı o kadar içmeseydin be kaptan? Ama sen de haklısın,meret ne de güzel gidiyor değil mi? Şimdi senden sadece bir ricam var büyük kaptan,kabul edersen her Beşiktaşlı gibi bir ‘’evladından.’’

Hayatımın en gurur verici günüydü Süleyman Seba'nın elini öptüğün gün.
Geriye eli öpülesi,hayal edilesi bir güzel insan daha kalmıştı şimdi,Vedat Okyar... Belki bir gün basın tribününe değil de,hani o şampiyonluk coşkusunu doyasıya yaşamak için kapalıya gelir diyordum. Ya da bir gün yolum düşer de Hasbi'ye uğrarsam bakarsın rakı balık keyfinin ortasında bulurdum büyük kaptanı. Velhasıl o buluşmaya dair umutlarım hiç kaybolmamıştı ve şimdi hala ayakta o umutlar. Senin için seferber ettik hepsini büyük kaptan.

Dayan be!


www.forum.forzabesiktas.com

Dipnotlarım 1

Neymiş?

Yapmamak lazımmış,

Oyun yeniden yazılıyor...

24 Nisan 2009 Cuma

Tarih Tekerrürden İbarettir :)


13 Mayıs’ta oynanacak Fortis Türkiye Kupası finalistleri belli olurken, dev mücadeleye ev sahipliği yapacak şehir de belirlendi. Öncelikle, bu sezon açılışı yapılan Kayseri Kadir Has Stadı’nda finalin oynanması planlanmıştı. Ancak Türkiye Futbol Federasyonu, hem Beşiktaş, hem de Fenerbahçe’nin “Maçı İzmir’de oynayalım” talebini geri çevirmedi.

FİNALİN ADRESİ BELLİ OLDU!..

Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında oynanacak Fortis Türkiye Kupası Finali'nin 13 Mayıs 2009 Çarşamba günü İzmir'de yapılmasını kararlaştırdı.

İzmir Atatürk Stadyumu'ndaki karşılaşma saat 20.00'de başlayacak.


TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR :))))


Türkiye Kupası Beşiktaş'ın: 2-3


Siyah beyazlılar, İzmir'de nefes kesen 120 dakikanın sonunda Fortis Türkiye Kupası'nı 6. kez havaya kaldırdı.
Kupa finali nefes kesti. Tümer ve Gökhan Güleç'e Alex, Mehmet karşılık verdi. 113'de Tümer kötü sezonun izlerini zaferle sildi. F.Bahçe'nin 23 yıllık hasreti devam etti.


Müthiş bir geceydi. Türk futbolunun iki devi İzmir'de hasret kaldıkları kupayı almak istiyordu. F.Bahçe 23, Beşiktaş ise 8 yıllık özlemlerini bitirmek için sahaya çıktı.
17 yıl önce de iki takım Türkiye Kupası'nın finalinde karşı karşıya gelmiş ve gülen taraf siyah beyazlılar olmuştu.


Bu önemli final maçına F.Bahçe daha iyi başladı. Ancak daha kontrollü oynayan siyah beyazlıların usta ayaklarından Tümer, 31. dakikada mükemmel bir frikik golüyle karşılaşmanın da bir anda seyrini değiştirdi. Sarı lacivertiller golün şokundan kurtulamadı. Daha ne olduğunu anlamadan Gökhan Güleç ikinci golü F.Bahçe ağlarına gönderdi.


İkinci yarıya Christoph Daum, ikinci gole neden olan Tuncay'ı ve de Selçuk'u oyundan alıp, Semih ve Mehmet Yozgatlı'yı sahaya sürdü. Bu ikilinin girmesiyle canlanan ve oyunu Beşiktaş yarı alanına yığan sarı lacivertliler baskını arttırdı ve 54'de golünü buldu. Bu dakikada Mehmet Yozgatlı'nın ortasında Appiah'ın çevirdiği topu Alex filelere gönderdi. Oyunu kendi alanında kabul eden ve kontra atakla golü düşünen siyah beyazlılar 78'de Mehmet Yozgatlı'nın nefis golüyle sarsıldı ve maçın normal süresi de 2-2 sona erdi.
Uzatma dakikasında dakikalar 109'u gösterirken F.Bahçe mutlak bir golden oldu, 110'da Aurelio çift sarı karttan kırmızı kartla oyun dışı kaldı. Bundan faydalanan Beşiktaş yakaladığı hızlı atakla Tümer topla buluştu, çaprazdan sert vurdu, Volkan'ı avladı, kupayı da takımına kazandırdı.


İZMİR SEFERLERİ BAŞLAMIŞTIR :)

22 Nisan 2009 Çarşamba

Biraz mizah iyi gelir bünyeye... vol.2














21 Nisan 2009 Salı

3'ü bir arada mim.

Mim olayında çok geride kaldım ve beni mimleyen insanları çok mahçup ettiğimi düşünüyorum.

İlk olarak Delirapunzel beni mimlemişti o'nun mim'inin konusu, kalbimizi çalan eylemsel hareketlerdi.

Ve kalıp sorulara cevap vermemiz gerekiyordu.

Soru bazında gidersek.


Mutlu bir beraberlik için, karşı cinsten beklentileriniz nelerdir?
Sevdiğiniz kişide aradığınız özellikleri yazarak, kalbinizdeki güzeli tanımlayınız.
“Kısaca, birlikte olduğum kişi böyle olmalı” gibi ifadelerle,
kalbinizi çalacak kişiyi hayalinizde canlandırın ki, okuyan karşı cinsiyet
-hııım, demek şöyle yapsam daha etkili olacakmış, burada yanlış yapmışız" diyerek ayağını denk alabilsin.

Bu anlamda gidersek benim için mutlu bir beraberliğin ilk temeli ilişkide kişilerin bireysel özgürlüklerinin kısıtlanmamasıdır. Kişiler her ne kadar "çift" olsalarda birbirlerini tanıdıkları süreye kadar özel bir yaşantıları, arkadaş grupları ve özel duyarlılıkları olduğu unutulmamalıdır. Bu konumda işin içine güvende girerek ilişkiyi iyice sağlamlaştırırlar.

Karşı cinsten beklentilerden önce aynısını kişi'nin kendiside yapması gerekir diye düşünenlerdenim. Ama eğer i karşımdaki kişi beni gerçekten mutlu etmek istiyorsa;

- Her ne kadar kişi özgürlüğü sınırlandırılmasa da güven verme adına beni bilgilendirmesini isterim (asla itaat etmek demiyorum).

-Sahip olduğu arkadaş grubu ve çevresini ilk fırsatta benimle tanıştırması her zaman ilişki başında önem verdiğim konular içinde olmuştur.

-Ne kadar garip gelse de çıtkırıldım olması yerine kendi ayakları üzerinde durabilmesi, yeri geldi asabi olması benim çok çok daha hoşuma gider. Pısırık kızlardan, ayyyy sen ne dedinnnn, ıyyy bu neeee, ıy üy terimlerini adet edinmiş kızlardan nefret derim.

-Nerede ne zaman ne giymesi gerektiğini ve oturup kalkmasını bilmeli diye düşünüyorum. Asla bir mini etek, yada dekolte karşıtı değilim, elbette üstüne yakışanı en güzel şekilde giymeli karşımdaki ama dediğim gibi yeri ve zamanında. Donu başı gözüken bir miniyi işyeri veya normal günlük hayatta giymesi yerine tatil yerinde, eğlencede vs. rahatça giymesi gibi.

-Kokoşluk derecesini aşmaması gerekir. Olağan kokoşluk mertebesi benim kilometrelerce uzağımda kalmaktadır.

-Benim dinlediğim müziğe, beni mutlu eden şeylere ve arkadaş çevreme kesinlikle saygı duymalıdır. Benim arkadaşlarımı kendi arkadaşları gibi gören ve onlarla içten davranan kişi, beni o süreçte yer yüzünün en mutlu adamı eter.

-Çok şikayet etmeyen, yeri zamanında tepkisini gösteren, boş konuşmayan ve konuşturtmayan kişiye her zaman saygı duyarım.

-Benim karşımdaki kişi en az benim kadar deli dolu olmalıdır, tempoma uyamayan insanla bağlantım dual up'tan öteye geçmez.

-Bana asla yalan söylememeli, yaptığı en kötü şey'in bile doğrusunu söylesin ama asla yalan olmasın. Çok çektim bir daha çekmem :)

-Küçük ayrıntılara dikkat etmesini isterim her zaman, büyük zaten bellidir, ama küçük sinek mide bulandırır derler.

-Eh birazda içimizde tuttuğumuz dışa vurmadığımız davranışlarda var elbet :)

Teşekkürler Rapunzel.

eğreltiOtu
'mun mim'ine gelirsek o da
"karşı cinsten birisi olsaydınız neler yapardınız?" diye sormuş iyide etmiş :)

Mesela nasıl mı olurdum;

-Bir kere asla kokoş olmazdım. Oldukça sportif giyinir, gerektiği yerde en kral dekolte'yi giyer dikkatleri üstüme çekerdim.

-Asla ve asla evde Esra Ceyhan seyreden tiplerden olmazdım. Kesinlikle vucudumun aslında nasıl bir cevher olduğunu düşünüp spor yapar, koşar ve mutlaka bir spor dal'ında bir yerlere gelmeye çalışırdım.

-Kadınlarla kadın, erkeklerle erkek gibi davranırdım. Ne biliyim çok sevdiğim bir arkadaşımla (erkek) kafa çekmeye gider, onla maç izler, konsere gider deli gibi dağatırdım.

-Kendisini dünya'nın en akıllısı sanan aptal kızlara ağzının pay'ını oracıkta verir g*t ederdim mesela :)

-Kitap okumaktan asla vazgeçmezdim, ve siyasetten ne olursa olsun yine de uzak kalmazdım.

-Eğer çok güzelsem bile sevgilim'in surat güzelliğine değil, beyin güzelliğine önem verirdim yine. Bir bayan'ın yanında aptal bir erkek taşıması (yakışıklı dahi olsa) çok salakça gelir bana.

Ne biliyim yaa, bayan değilim ki şimdilik bu kadar bişey olurdum işte, zor soru abi ne yazsak kafamızda patlar bu mim :)))))

Ve Bekriya'cımda benim 6 soruda psikopatlık derecemi ölçmeye çalışmış.

1. Yıl sonunda zengin olmak koşulu ile bir yıl boyunca her gece kabus görmek ister miydiniz ?
C. Delimiyim be yahu. Hayatta herşey para mara değildir arkadaş. Ben bu halimle de memnunum.

2. Kör olma ve sağır olmak arasında nasıl bir seçim yapardınız?
C. Sanırım sağır olmayı seçerdim bende. En azından gördüğümüzde, okuyabilir, karşımızdaki ile mimik veya el hareketi ile anlaşabilirdik. Ama kör olmak korkutucu geliyor bana.

3-Öleceğiniz anı bilmek ister miydiniz?
C. evet kesinlikle isterdim. Ama ölüm şekliyle birlikte isterdim. En azından ayrı ayrı iki kere düşünme gereği duymaz insan. Nerde şurda, ne zaman şu zaman, nasıl şöyle. aha öldüm bitti.

4. Bu gecenin son geceniz olacağını öğrenseniz, birine söylemediklerinizden dolayı üzülür müydünüz?
C. Ne değişir ki? Ama tek demek isteyeceğim yine de sevgilime gerçekten o'nu çok sevdiğimi söylemek olurdu. Kötülere ne desen boş zaten.

5. Bir yıl boyunca herşeyin mükemmel olduğu, ancak yıl sonunda o yılı unutacağınızı bile bile yaşanmasını ister miydiniz?
C. Ne güzel işte. An'ı yaşamanın keyfi bundan daha güzel olabilir mi? Her mutluluk elbet geçicidir zaten.

6. Eviniz yanıyor, aileniz ve siz kurtuldunuz. Son bir kez daha eve girme şansınız olsa, neyi kurtarırdınız?
C. Çok zor bir soru. Yanan anılarımı alma imkan'ım da olmadığına göre...

Çok yazdım çok yoruldum arkadaşlar beni mimlemeden önce ne olur danışın yahu :)))

18 Nisan 2009 Cumartesi

Lider Geliyor Lider.


Sivasspor'un berabere kalmasıyla hafta'yı lider kapatmak için hiç bir engel kalmadı.

Hafta boyunca boş boş konuşan küçük beyinli Texas grub'una nasıl taraftarlık dersi verilir gösterilecektir yarın.

İnönü Stadı şampiyonluk şarkılarıyla inleyecek. Biletlerin daha bugünden bitmesi ruh'un tekrar nasıl geri geldiğini açıkça ortaya çıkarıyor.


Liderim geliyor şampiyonluk yolunda...

Saldır Beşiktaş'ım...

16 Nisan 2009 Perşembe

Turkcell Süper Sirk Ödülleri Sahiplerini Buldu

28 Mart 2008

İstanbul Belediyespor maçında kırmızı kart gören Bobo, Fenerbahçe, Sivasspor, GB Oftaş ve Çaykur Rize maçlarında yok.Bobo'nun İstanbul B.Belediyespor maçında Ekrem'e attığı yumruk kendisine pahalıya patladı; PFDK, Brezilyalı oyuncuya 4 maç ceza verdi. Kurul, Beşiktaş'ın Bobo'nun gördüğü kırmızı kartın ve cezai uygulamasının kaldırılması yönündeki taleplerini reddederken, rakibine yönelik kural dışı hareketi ve müsabaka hakemine yönelik eylemleri nedeniyle 4 müsabakadan men cezası uyguladı.

6 Eylül 1995

Beşiktaş - Gaziantepspor maç'ında sahaya giren seyirci ve çıkan olaylar nedeniyle Beşiktaş kulübüne 5 maç saha kapama cezası verilmiştir...

30 Nisan 2003

Pascal Nouma'ya şok ceza.

Hakem ve gözlemci raporlarını inceleyen PFDK Fransız futbolcuya, ‘‘Sporcu ahlakına aykırı davranış'' nedeniyle 7 ay hak mahrumiyeti cezası verdi. Nouma Türkiye'de herhangi bir kulüple sözleşme imzalaması halinde tam 7 ay futbol oynayamayacak

5 Nisan 2003

5 Nisan 2003’te, İnönü Stadı’ndaki Beşiktaş - Denizlispor maçında, o dönem yeşil-siyahlı formayı giyen Ali Tandoğan, yaşanan bir tartışma sırasında İbrahim Üzülmez’e kafa atmıştı. İbrahim Üzülmez’in elmacık kemiğinin kırılmasına neden olan bu kafa darbesi, tam 6 sene sonra Ali Tandoğan’ın karşısına 6 aylık hapis cezası olarak geldi.

16 Ocak 2007

Mestalla Stadı'nda oynanan maçın son düdüğünün ardından Navarro'nun Burdisso'ya yumruk atıp burnunu kırmasıyla başlayan olaylar, Interli futbolcuların Valencialı futbolcunun peşine düşmesiyle iyice alevlenmiş soyunma odasına kadar taşmıştı. Olayın hemen ardından bir soruşturma başlatan UEFA Disiplin Komitesi, ilk yumruğu atan Navarro'nun 7 ay süreyle tüm müsabakalardan men edilmesine karar vermişti. UEFA, FIFA'ya ya çağrı yaparak, İspanyol futbolcunun milli maçtlardan da men edilmesini istemişti.


Şimdi mi? Sanırım birileri ölmesi gerekiyordu.


Kan çıkmadan ceza yok arkadaş!

Yazıklar olsun size korkak herifler, Adaletinize...



45 GÜN

3 MAÇ

2 MAÇ

2 MAÇ

1 MAÇ KAPATMA VE 1 MAÇ SEYİRCİSİZ


5 MAÇ

3 MAÇ

3 MAÇ

Mustafa Kemal Atatürk

17 Mart 1923 Tarsus:

Mustafa Kemal İstasyon'dan şehre doğru, bir süre yaya olarak yürüdü. O'nu görmek için sabahtan itibaren yolları dolduran Tarsusluların arasından neşe ile selamlar vererek, ilerledi. O sırada ansızın bir olayla karşılaştı.

Milli Mücadele'deki çete giysili bir kadın, Atatürk'ün yolunu keserek ayağına kapandı. Gözyaşlarıyla şöyle haykırıyordu:
- "Bastığın toprağa kurban olayım Paşam!"
Mustafa Kemal onu yerden kaldırmak için eğilirken kulağına bu kadının Kurtuluş Savaşında cephelerde çarpışmış olan (Adile Çavuş) olduğunu fısıldadılar.

Gözlerinden iki damla yaş düşen Mustafa Kemal, bu güneşten yüzü yanmış kadının elinden tutup ayağa kaldırdı ve ona şöyle seslendi:
- "Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın."

demişti Mustafa Kemal...

Oysa daha üzerinden 100 yıl bile geçmemişken, memleketimin demokrasi için çalışan, genç kızlar için didinen, hayat'ını demokrasiye, layikliğe, cumhuriyet'e adamış gerçek Türk kadın'ını yerlebir ediyorlar.

Suçları kızları okula göndermek, parası olmaya burs vermek, cahilleri bilgilendirmek.

Ama onlara darbeci diyorlar şimdilerde, çünkü biliyorlar ki Mustafa Kemal'de darbeciydi. Var ettikleri bütün tabu'ları yıkmış, Türkiye'yi baştan yaratmıştı. İşlerine gelmiyor, yediremiyorlar, içlerine sinmiyor bu durum.

Dinsiz diyorlar, Allah'sız diyorlar Atatürk'ü düşünenlere varsın desinler.

Biz Nutuk'u, biz Çanakkale Savaşını, biz İstiklal Savaşını, senin ilkelerini okuyarak, tarih'e kazıdıklarını içimize gömerek , hür, bağımsız, medeni, laik büyüdük Paşa'm.

Emin ol bitiremeyecekler, biliyorlar son çırpınışları olduğunu, korkuyorlar ve ölüm onlar'ı bulana kadar bu korkuyla devam edecekler.

Bizlerde göğsümüz dik, alnımız açık bekleyeceğiz ölüm'ü.

"Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır. "

Mustafa Kemal Atatürk

15 Nisan 2009 Çarşamba

Yanındayız Türkan Hocam.

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan’ın evinde “Ergenekon araması”nın yapıldığını öğrenince şaşırmadım.

Tam “Neden şaşırmadığıma şışırmış bir şekilde” televizyonları izlerken, sağolsun Mehmet Altan imdadıma yetişti.

CNN Türk’e gelişmeleri değerlendirirken, “Darbeciler elbette yargılanmalıdır” dedi.

Tabii ya, olay bu:

DARBECİ bunların hepsi!

Hele Prof. Dr. Türkan Saylan’ın darbeciliği yıllar öncesine dayanıyor.

Yaptığı darbeler, saymakla bitecek gibi değil üstelik:

İlk darbesini lepra hastalığına karşı yaptı bu çılgın kadın! Toplum tarafından dışlanan, doktorların bile ellerini sıkmaktan korktuğu cüzzam hastalarını bağrına bastı. Tıptaki bütün gelişmeleri ülkemize getirerek, binlerce cüzzamlıya hayat verdi. 25 yıl boyunca ülkenin gezilmedik bir karış toprağını bırakmadı ve gittiği her yerde cüzzamlı aradı. Sonunda cüzzama karşı inanılmaz bir DARBE YAPTI!

Cinsel yolla bulaşan Behçet hastalığını da unutmadı. Onlarca poliklinik kurdu; Behçet’e DARBE YAPTI!

Bu hastalıklarla mücadele etmek için dolaştığı Anadolu’da bir büyük hastalık daha keşfetti: Aileler kız çocuklarını okutmuyorlardı. Hemen kendisi gibi “darbeci” birkaç arkadaşıyla birlikte bir dernek kurdu ve “Anadolu’da Bir Kızım Var, Öğretmen Olacak” kampanyası başlattı... Kızlarını okutmak istemeyen babalara DARBE YAPTI!

“Kardelenler Kampanyası”nı başlattı, tutuculuğa DARBE YAPTI!

“Bilgi Toplumu Kızları”yla, cahilliğe DARBE YAPTI!

“Her Kızımız Bir Yıldız” diyerek, kaderciliğe DARBE YAPTI!

“Geleceği Taşıyan Kızlar” la, geçmişe DARBE YAPTI!

“Bir Işık da Siz Yakın”la, karanlığa DARBE YAPTI!

“Geleceğin Doktorları”na destek verdi, tüm hastalıklara DARBE YAPTI!

Yardımseverlerden topladığı paralarla onlarca okul, yurt yaptırdı; Milli Eğitim Bakanlığı’na DARBE YAPTI!

Yetişkinler için okuma yazma, meslek edindirme kursları düzenleyerek, işsizliğe DARBE YAPTI!

Anadolu’daki okulları müzik aletleriyle donattı, sessizliğe DARBE YAPTI!

Bugüne kadar 70 bine yakın çocuğa burs vererek, yoksulluğa DARBE YAPTI!

Yakalandığı “amansız hastalığa” aldırmadı, doktor arkadaşlarının birkaç ay ömür biçmelerine inat yaşama sarıldı; kansere DARBE YAPTI!

O hasta haliyle ülkede olup bitenlere sessiz kalmadı; Atatürk devrimlerine ihanet edenlere DARBE YAPTI!

Hastalıktan konuşamayacak haldeyken bile meydan meydan dolaşıp tehlikeye dikkat çekti; “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” partiye DARBE YAPTI!

Tüm bunları yaparken çağdaşlıktan, çok seslilikten, demokrasiden ödün vermedi. Gittiği her yerde, “Ne şeriat, ne darbe” diye haykırdı; DARBECİLERE DARBE YAPTI!
İşte bu yüzden gönül rahatlığıyla haykırıyorum ki; darbecinin kralıdır Türkan Saylan!

Onun evini aratan, derneğinin hesaplarına el koyduran, 70 bine yakın öğrencisinin burslarını ödenemez hale getirenler de...

Onları ayakta alkışlayan Mehmet Altan gibi “demokrasi kahramanları” da haklı!

Hastalığına aldırmayın, gözünün yaşına bakmayın. Kaldırılmış olan idam cezasını, sırf onun için yeniden getirin...

Yoksa bugüne kadar devirdiği karanlıkların, savaştığı hastalıkların hatırı kalır...

Haydi; “Ergenekon Tatili”ne çıkan Sayın Başbakan... Dön Ankara’ya, topla Meclis’i de bitiriverin şu işi!

ASIN BU DARBECİ KADINI!


SIRA!

Dünkü gözaltıları ve aramaları izlerken, aklıma dünyaca ünlü Alman şair ve tiyatro yazarı Bertolt Brecht geldi...

Bir şiirinde aynen şunları yazmıştı:

“Naziler önce komünistleri tutukladılar; komünist değilim diye ses çıkarmadım.

Sonra Yahudiler’i tutukladılar, Yahudi değilim dedim, sesimi çıkarmadım.

Sosyal demokratları tutukladılar, savunmak bana mı kaldı dedim, sesimi çıkarmadım.

Sıra bana geldiğinde etrafta tutuklanmama ses çıkaracak kimse kalmamıştı!

Son olarak şerefsiz Vakit gazetesinde şu haberi okuyunca insanlığımdan utandım:

"Hayat'ını din düşmanlığına adadı. Ömrünün son döneminde baş örtüsü takmaya mecbur kaldı. Allahım sen herşeye kadirsin"

Yazıklar olsun size de, sizi savunana da, zihniyetinize de, din'inize de, iman'ınıza da...

Neyin Özürü?

2 hafta önce yediğimiz dayaklar, joplar, biber gazları unutulmuş olacak ki sevgili Alen Markaryan dün Çevik Kuvvet ile bir araya gelerek özür kıvamında bir toplantı yapmış.

Sorarım neyin özürü?

Kabahatli bizmiyiz? Dayak yiyen, suçsuz yere joplanan, biber gaz'ı yiyen onca masum insan özür beklerken, dayak atanların ayağına gitmek de neyin nesi?

Senin can yoldaşın değilmiydi tazyikli suda düşerken eli kırılan? Senin kardeşlerin değilmiydi yedikleri gaz yüzünden saatlerce yerden kalkamayan? senin sevdiğin insanlar değilmiydi aldıkları jop darbesiyle günlerce yürüyemeyen?

Kısacası Alen Markaryan der ki: Beşiktaş taraftarı her zaman potansiyel suçludur, polisle gönül bağları sonsuzdur ve polis'in jop vurduğu, gaz sıktığı yerde gül biter.

Yakışmadı Büyük Amigo, sen daha çok yaraladın bizleri...

ÇARŞI ÖZÜR DİLEDİ

Beşiktaş taraftar grubu Çarşı'nın lideri Alen Markaryan ve beraberindeki iki taraftar, Bayrampaşa'da bulunan Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü'nü ziyaret etti. Ziyarette Alen Markaryan, Çevik Kuvvetten Sorumlu İl Emniyet Müdür Yardımcısı Yücel Aktaş ve Çevik Kuvvet Şube Müdürü Gökhan Özsoy'a çiçek verdi.

"BİZİM KALPLERİMİZ BİR, ONLARLA HEP BERABERİZ"

Polis Haftası nedeniyle Bayrampaşa Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü'ne nezaket ziyaretinde bulunduklarını söyleyen Markaryan, Beşiktaş-Kayserispor maçı öncesinde yaşanan olaylarla ilgili soru üzerine, "Devletimizin polisiyle hiçbir alanda karşı karşıya gelmek istemeyiz. Ama 10 bin kişinin olduğu yerde mutlaka araya sızmalar oluyor. Değişik fikirde ve mantıkta insanlar biraraya gelince böyle olaylar kaçınılmaz oluyor. Üzücü olan orada 3.5 saat hiçbir olay yaşanmadı, emniyet güçleri sataşmalara hiçbir şekilde karşılık vermediler. Ama son 10 dakikada ne olduysa oldu. Bu ziyaret özür mahiyeti de taşıyor. Bizim kalplerimiz bir, onlarla hep beraberiz" dedi.



"BU TÜR OLAYLARIN YAŞANMASINA BİZ DE ÜZÜLÜYORUZ"

Aktaş ise, "10 bin kişinin içerisinde art niyetli kişiler olabiliyor. Bahsedilen olaylarda alkol bence çok büyük bir etken oldu. Bir grup taraftar, içtiği biraların şişelerini görev alan polislere fırlattı. Barışın ve güzelliğin egemen olmasını istediğimiz futbol müsabakalarında bu tür olayların yaşanmasına biz de üzülüyoruz" şeklinde konuştu.

BİR ÖZÜRDE BENDEN

Resim
Resim
Resim

HEPİNİZDEN ÖZÜR DİLİYORUM...SİZE SAHİP ÇIKMAK adına birşey yapmadığım için...UGANDANIN..PAPUAYENİGİNENİN....İSRAİLİN....Bilmem daha nerelerin...halkına 35 metre pankart yaptırmayı şiar edinmiş bizler...sizi aramıza sızanlar olarak gördüğümüz için..SİZDEN ŞAHSIM ADINA Özür diliyorum...:(

14 Nisan 2009 Salı

A.Q.P.


13. Dalga'yı bekliyoruz.

Sıradaki kim?

Ey Türk Gençliği!


Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.


Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.


Ey Türk istikbalinin evladı!


İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!


BURSA NUTKU


"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir.Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek; ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek” Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.” İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği"


Ne Mutlu Türk'üm diyene...


"Mustafa Kemal Atatürk"

13 Nisan 2009 Pazartesi

Turkcell Süper Sirk, Hiç Bitmesin....

Dün'kü maçta yaşanan olayların yukarıdaki fotoğraftan farkı yok.

Hafta sonu derbide yaşananlar'ı izleyince insan, zaman'ında aynı şeylerden dünyalarca ceza almış bir kulüp taraftarı olarak aşağıdaki soruları sormadan edemiyorum;


1 - Zaman'ında yaptığı hareketten dolayı sınır dışı edilen,çocukların psikolojisini bozmakla suçlanan ve adeta hain haline gelen Pascal Nouma'nın olayından sonra aynı genital bölge hareketi yapan Volkan Demirel neden Tatar Ramazan kıvamına getirilmektedir? Türk ve Fenerbahçeli olduğu içinmi hala korunmaktadır? Türk'ün gücü avuçlamı gösterilmek istenmektedir?

2 - Roberto Carlos ve Lugano gibi oyuncular geldiği günden beri futbol'u unutup başka şeylere yöneldikleri halde yine Fenerbahçeli oldukları içinmi bu derece korunmaktadırlar?

3 - Galatasaray gibi büyük bir camia Sabri Sarıoğlu gibi bir velet'i neden dizginleyememektedir? O'na bu emri kim vermektedir?

4 - Arda Turan, Emre Belözoğlu, Semih Şentürk, Sabri Sarıoğlu, Emre Aşık gibi milli takım iskeletini oluşturan bu oyuncular bu agresifliklerini Fatih Terim hoca'larından kapmış olabilirler mi? Acaba İspanya'dan 10 puan geride kalma'nın sebebi içinde bunlar yatıyor olabilir mi?

5 - Galatasaray Kapalı tribününün dün atlattığı büyük vahşet kötü sonuçlar doğursa ve can kaybı olsaydı bunun sonucunda çıkıp yine provakasyon'dan mı bahsedilecekti? Federasyona gönderilen kayıtlarda soft görüntülerden bu olayların çıkarılması da neyin nesi?

6 - Yıllar önce İnönü Stadı aynı olaydan 5 maç kapanmışken, dün sahaya giren taraftar için yapılan yorumlarda "fiili bir saldırı yokki?" kelimesi komik değil mi peki?

7 - Maçtan hemen sonra Adnan Polat'ın takım'ının iğrenç futbol'unu ve acizliğini bir kenara koyarak herşeyi unutup "Bu ligde tezgah var demesi" bir ironi mi acaba? Yoksa Tofaş'lar, Malatyalar, Zalatlar, 90+6'lar, 8-0'lık şampiyonlukdan mı bahsetmekte Sn Polat?

Ne demiştik, Turkcell Süper Sirk, Hiç bitmesin...








Ne güzel bir hafta...

Ne güzel bir hafta diyerek başlıyorum çünkü gerçekten öyle.

Cuma günü yaptığımız İzmit çıkarmasından mutlu ve inanılmaz keyifli şekilde dönmemiz.


Hafta sonu 2 gün Ağva kaçamağının bünyeye tazelik, bolca huzur ve dinlenme fırsatı vermesi
.

Ve dün derbi'de beraberlik, kırmızı kartlar'ın havada uçuşması, 7 puan fark :)

Daha ne olsun. İyi haftalar herkese...

Hafta sonu'ndan bir kaç foto nacizane :)