Yeni yıl'ın son günleri. Her ne kadar tam da o gün, yaşananların 'mana ve ehemmiyeti' üstüne yazmak hoşumuza gitmiyorsa da bundan özellikle kaçınmak da anlamsız. Kaldı ki, yılbaşında ifade edeceği şeyleri insanın başka bir günde dile getirmesi zor. Burada, mutlaka o tür duyguları açmak gerekir mi diye bir soru sorulabilir. Çok emin değilim ama yanıtın evet olması daha akla yatkın. Ben, insani haller üstüne düşünen yazıların belki diğerlerinden daha önemli olduğunu, daha çok 'işlev'e sahip bulunduğunu düşünüyorum.
Sorunumuz da öncelikle o: hayatı insanlık durumları üstünden/içinden değil, uzak, çıplak, katı bir mantıkla kavramaya çalışmamız. Karşı çıksak bile modernizmin ürperticiliğini bile isteye kabul edişimiz. O da kültür dediğimiz şeyden ne denli kopuk olduğumuzu gösteriyor.
Sorunumuz da öncelikle o: hayatı insanlık durumları üstünden/içinden değil, uzak, çıplak, katı bir mantıkla kavramaya çalışmamız. Karşı çıksak bile modernizmin ürperticiliğini bile isteye kabul edişimiz. O da kültür dediğimiz şeyden ne denli kopuk olduğumuzu gösteriyor.
Eğer bir insan içinde yaşadığı dönemi, hayatı kendi benliğinde damıtmak, ondan bir şey süzmek ve ona kendince, kendisinde somutlaşacak bir iz bırakmak diye görmüyorsa siyaset ya da başka bir toplumsal açılım anlamlıdır denir mi? Hayat, dönüp baktığında, eğer bütün bir yıl boyunca insanın kendi varoluşuna dönük bir şey getirmemişse o zamanı yaşanmış saymak ne mümkün ne de anlamlı. Bunun kusuru da hayatta değil; insanın ta kendisinde. Çünkü, sözünü ettiğim nihayet kişisel bir tattır; bir hazdır, hayatın uçuculuğunu zamanın boşluğunda donduracak şekilde belleği kımıldatan bir şeydir. Sanattan ve kültürden başka bunu ne sağlayabilir?
Sanattan söz ettiğimde, evet, benim için mesele, doğrudan doğruya sanattır. Ama sanatın insan benliğinde özgülleşmemiş halini benimsek olanaksız. İnsanla özdeşleşmeyen bir sanat garip, yabancı bir şey. O zaman mesele malum noktaya geliyor: hayatı ve yaşamayı bir sanat haline getirmek. Bu da ömür denilen şeyi tüm zenginliği, gücü ve çeşidiyle yakalamaya çalışmaktır. Hayatı bir büyük serüven olarak görmek ve sürdürmektir. Çok zor değil; çünkü, hayat aslında bizim küçük saydığımız, farz ettiğimiz ama hiçbirisi öylesine küçük olmayan, tersine, büyük şeylerle yüklü olgulardan, olaylardan oluşuyor. İş, onu görmekte. Bütün o sıradanlığın aslında başka bir dile, sözlüğe sahip olduğunu anlayabilmekte. Sanat da o değil mi: gizli bir dili anlamak... Hatta, öteki, yani hayatta büyük şeyler bulabileceğimizi düşünmek, onları özlemek düpedüz hayattan kaçmaktır.
Bir de şu var: insanın hayatla olan ilişkisinin tek kaynağı zaman. Bir yıl, sandığımızdan daha uzun bir süre. Ama öbür taraftan bir ömür insana kısa geliyor. Bu iç çelişkisi ve gerilimle yaşıyorsak eğer, bu, kısa dediğimiz şeyi uzatmayı, zenginleştirmeyi bilemeyişimizden. Belki o zaman hayat deniz suyu içenlerin akıbetiyle yüz yüze getirecektir bizi: içtikçe susayacak, susadıkça içeceğiz. Ama ben bunda yanlış bir şey görmüyorum.
O kısıtı aşmanın bir tek olanağı var hayatta: zamanı yeniden kurgulamak. Aracı ise besbelli: bellek. Çok garip; yaşanmışı bir daha yaşayamıyoruz ama o bizim belleğimizde yaşıyor. İnsan, hatırlayarak yaşıyor. Ama o da bir çelişki. Hayat geçmişe bakarak ve saplanarak yürütülmüyor, ancak gelecekle gerçekleniyor. Hayatın gerçeği belki dünde gizli olabilir ama sırrının gelecekte yattığı kesin. Ne var ki, gelecek demek biraz da insanın kendisinden kopması demek. O da sanatın bir başka tanımı bence. O zaman hayat: sanat veya sanat: hayat. Belki bir umut olabilir bu gelecek yıl ve yıllar için.
Herkese İyi yıllar :)
7 "Minute":
her yıl bir sonraki yıla ümit bağlamayı bıraktım bir bekjlentim yok o yüzden herşeye hazırlıklıyım.Çok yerli tahlillerin olmuş cimbakukacım.Buarada cimbakuka ne demek ki:)
süper bir yazı olmuş dostum kalemine sağlık yavaş yavaş açılmaya başladın hadi bakalım...
Perikızıcım ben açıklamam doğru olmaz ama bu adama pek uymayan bir durum :)))
Sevgili Perikizi; Bir gün arasında değişen fark ne kadar basitse bizim için, yılbaşı'nın da pek bir farkı yok açıkçası. Sadece 1 günlüğüne insanların dertlerini unuttuğunu sanmasından başka birşey değil. Sadece üstüne örtme. Keza bakıldığı zaman herşey yine aynı tas aynı hamam.
Cimbakuka'nın anlamını da ekşi sözlükten söylersem:
cimbakuka
1. çelimsiz, bakımsız kimse.
2. 'biçimsiz insan' anlamına da gelen bir sıfat.
:))))
@Yalnızlık dostum sağol, birbirimizden çok şeyler öğreniyoruz var olduğumuz sürece, iyiki varsın.
ikinci tez'ine de katılmıyorum gayet normal ebatlardayım :))))
Gayet "normal" !!!!!
Polemik yapmıyorum sayın Özsoysal :D
herşeyin gönlünce olması dileğiyle şimdiden iyi seneler...sevgiler...
Teşekkürler :)
Yorum Gönder