24 Ocak 2009 Cumartesi

Vurulduk ey halkım, unutma bizi!...



Uğur İçin...

Uğur için ölüm yıldönümlerinde yazılar yazmıştım.


2004...

''Aradan 11 yıl geçti...

Sözümüzü tutabildik mi?..

Halimize bakan ağlamaklı olur, Uğur'u sevenlerin dağınıklığına diyecek yok!..

Uğur adına her yıl 24 Ocak'ta toplantılar düzenliyoruz; konuşuyoruz...

Sonra dağılıyoruz.

Uğur evliya gibi oldu...

Evliya türbelerinde mum yakmak, dinsel göreneğin edilgin eylemidir.

Uğur için bir mum yakmak başka şey...

Sürekli eyleme katılmak, alın teri dökmek, örgütlenmek, kurumlaşmak, amaçlarımızın kıblesine doğru yürümek, Uğur'un ömrü boyunca savunduğu fikirleri hayata geçirmek için ortak bir güç oluşturmak, demokrasi ve devrim yolundaki kişi için bir mum yakmak demektir.

'Sen de bir mum yak!...'

Ama mumun alevindeki titreşimlere bakarak duygulanmak yetmez...

Yalnız mum yanmasın.

Sen yanmasan, ben yanmasam, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..."

**

2006...

''İnanılır gibi değil, Uğur'un 13'üncü ölüm yıldönümü gelmiş çatmış...

Zaman nasıl geçiyor?..

Hayyam 'ın dediği gibi:

Ömrümüzden bir gün daha geldi geçti;

Dereden akan su, ovada esen yel gibi.

İki gün var ki dünyada, bence ha var ha yok:

Gelmeyen gün bir, geçip giden gün iki.

Gözlerimi kapıyorum, Uğur'un iki fotoğrafını yan yana görüyorum: Biri Ankara Hukuk Fakültesi'nde öğrenciyken, öteki durmuş oturmuş bir yazarken...

Cin gibi, nüktedan, neşeli, savaşımcı, araştırmacı, kalem sahibi Uğur...

Hayatta olsaydı Türkiye'nin bugünkü haline baktıkça oturup ağlardı Uğur...

Ama, bir an bile umutsuzluğa kapılmaz, ön safta görevini üstlenirdi.''

2007...

''Kim söylemişti?..

- Zaman geçmiyor, biz geçiyoruz...

Kaç yıl geçti?..

14!..

Ondört yıl az buz bir zaman değil, 1993'ten 2007'ye varıncaya dek insanlık başdöndürücü bir hızla yaşadı, dünya küreselleşti...

Terör tırmandı..

Tırmandı..

Tırmandı..


**

2008


Terör sürüyor...

Dünya çürüyüp dökülüyor...



**
ve 2009;

Ne değişti diye sorarsak,

Cevap koskoca bir HİÇ!...

''Uğur bugün yaşasaydı çok da üzülürdü...

Niçin?..

Aradan geçen 16 yılda medyanın nereden nereye geldiğini, adına 'gazeteci' denilen kimilerinin nasıl değiştiklerini görüp kahrolurdu...

21'inci yüzyıla giren Türkiye'de 'sarı basın kartı' nın 'basın' ı gitti...

'Sarı' sı kaldı!..''

Unutmadık, Unutmayacağız....

“Vurulduk ey halkım unutma bizi”

İnadına türküler söylenir

Ölüm ona, o ölüme yakın

Müjdelenir haberi

Susturuldu, susturuldu diye,

Güne karşı zaman kekeme

Bir soru takılır geceye;

Kalemi-gözlüğü de parçalandı mı? diye

Çoğul duygularım yırtıldı bu gece

Savurdum karşı yakaya; MEMLEKETE

Ey Avrasya susma, susma, haykır diye.

Yağmur hiç durmadan yağsın bu gece,

Kendi sesini kemiren meydanlarda,

Kalemine yaraşır gürül gürül sözler bulunsun,

Dalga dalga sesler gelsin,

Aydınlık gelsin bilincime.

Bu gece bir kardelen koyun Uğur’un başucuna

Kalemini dikin çağlayan meydana,

Bahar da tomurcuklansın,

Çiçek açsın diye...

3 "Minute":

Pilli Petro dedi ki...

öldürüldüğünde bebek olan kardeşim şimdi bir delikanlı.

her gece elimizde mumlarla karanlıklar aydınlansın diye eyleme giderken nasılsak bugün de öyleyiz aslında.

aydınlanacak çok şey var oysa aydınlık nerede bilemiyorum.

ben bizi geçtim gelecek nesle acıyorum bizim gördüklerimizden kötü günler göreceğini düşündüğüm için.

Evren dedi ki...

Cimbakuka; nasıl da yansıyor acın ve isyanın kalemine. Yarınlardan korkuyorum bugünümden korktuğum kadar ve hayır doğru bildiğimden şaşmıyorum. Sadece cesaretim biraz kırık, arkamdan gelen yok diye... Uğur'da çok üzülürdü herhalde arkasında bir avuç genç kalem kaldı diye.

beenmaya dedi ki...

zaman geçiyor ya da duruyor zaman geçen bizleriz. ne fark eder ki aydınlığa ulaşamadığımız gibi sürekli böyle aydınlık isimleri, yüzleri, beyinleri kaybeder olduk. ve hızla karanlığa gitmekteyiz...

Yorum Gönder

Boş İş Bunlar